31 Ekim 2011 Pazartesi

benim komşum güzel komşum beni al kollarına....

Ev alma komşu al demişler… şimdi düşünüyorum da kim yüzelli bin tl ye bir komşu satın alır ki? Yada çıtayı biraz daha yükseltip ‘amaann 200 olsun dublex olsun’ diyebilir ki?
Evde kıtır kıtır kesseler kafasını uzatıp eşikten bakmayacak, haftalarca görünmesen ‘ah komşum nerelerdeydin, öldün mü, kaldın mı’  demeyecek o kadar çok komşu var ki. İşte öyle komşuya dublex değil triplex bile olsa bir tl dahi fiyat biçemezsin…
Ama komşu önemli. Bir milyon tl param olsa; bir artı bir, balkonlu, geniş mutfaklı bir komşu alabilirim yüzbin tl ye. Mütevazi olmak lazım, önemli olan el becerisi, yürek genişliği…Ve bu kişi dünya üzerinde eşine bile rastlayamayacağım üst kat komşum gibi olsun isterim.. şuan yediğim nefis yaprak sarmalarını ve etli nohutu ona borçluyum nede olsa.  
Hatunun küçük çocukları var ve devamlı evinde kekler börekler pişiyor... baktım ki bana getirmiyor, plan yapmaya başladım gece gündüz. Bütün yaz boyunca değerli komşumu ve bütün sülalesini ağırladım o güzelim canım bahçemde. Yaramaz çocuklarının güllerimi koparmasını, çileklerimi ezmesini (ki ben onları reçel yapacaktım), erik ağacıma dalmasını sonsuz bir sukunetle izledim. En güzel çay bardaklarımı bu uğurda feda ettim. Çocukların evime ot, toprak taşımasını, komşumun sigara izmaritlerini bahçeye atmasını görmezden geldim. Sabretmeliydim, biliyordum.. bunlar bana yol su olarak geri dönecekti nasılsa. Çocuklarına ısmarladığım dondurmalar, cipsler de işin maddi boyutuna giriyor ki hiç bahsetmeyelim..
Hatta sırf komşuma yaranabilmek için tarhana bile yaptım onlarla.kışın içimi ısıtacak çorbalar aşkına..
Sonuçta benim bu riyakar hallerim, bencil duygularım ve özlemini duyduğum börekler için katlandıklarım, farkına varmadan komşumla aramda bir köprü oluşturmuş bile… bir yıl içinde kendime güzel bir komşu, dost, abla edinebildim.

Ve ben sabrın selamete ulaştığının canlı tanığı olarak komşumun her gün beni beslemesine minnetle izin veriyorumJ

28 Ekim 2011 Cuma

Yüreğimde hiç susmayan ayak sesleri...

Eyvahlar olsun yine bayram geliyor…
Ve ben kendime gidecek bir yer, sığınacak bir liman arıyorum.. önümüzdeki bayramın hüznü şimdiden çöktü yüreğime.. kavgalar, telaşlar, gözyaşları suskunluk… şeytan evlerde dolaşırmış bayramları, huzuru kaçırıp kavga gürültü olsun diye uğraşırmış.. peki bizim evdeki şeytanımız kimdi???? Peki neydi bu kadar üzen beni bayram günleri? Öfff yine aynı curcuna. El öpme merasimleri, katran tutmuş o elleri tertemiz alnımıza götürdük yıllarca.. Bizim masumiyetimize, saflığımıza ve çocukluğumuza inat uzatılan o koskocaman eller, burnu dimdik havada yüzler, üstünlük taslama çabasında dayatılan bir hürmet davası!! Aile büyüklerinden kaçamadık belki.. ama başkalarının aile büyüklerinden bize neydi ki??? Çoğumuz istemedik belki bunu;
Bak kızım buda bilmem kimin kaynanası, öp bakayım elini..
Off ya öpmeyecem işte ben bunların elini... dudaklarıma sürmeyeceğim o kömürleri.. çok küçüğüm daha.. ben hala masumum anne, kirletmeyin beni.. ne üstünlüğü var bunun benden? Bana hediye verip sevgi göstermesi için illa onu yüceltmem mi gerekiyor?  Ne kadar vefalısınız hem siz.. şaşırtıyorsunuz beni.. niye daha önce görmedim bu kadını? Neden yalnız bilmem kaçıncı bayramda çıktı karşımıza. Ve neden ben oluyorum bu bayramın günah keçisi?? Ben elini öpünce, o bana şeker verince temizlenecek mi onun kapkara vicdanı? Bir çocuk sevindirerek kirlenmiş duygularını aklayabilecek mi? Hem o öpmeli belki de elimi, ve ben şeker vermeliyim ona… nasılsa benim çok fazla şekerim var. Ben karşılık beklemeden paylaşıyorum insanlarla. Benim arkadaşlarım sizle bayramlaşıp şeker almaya geldiğinde kapımıza, uzattığınız ucuz şekerler yerine ben onlara çikolata veriyorum gizlice arkada...  

Buda bizim küçük kızımız kırmızı…
Hadi be ordan.. niye öne atıldım ben yine? Konuşacak konunuz kalmamış ondan mı? Ne ortak yanınız var ki ne paylaşacaksınız? Bayramdan bayrama gördüğünüz bu yüzler… etin nasıl kavrulması gerektiği, baklava şerbetinin kıvamı, biraz siyaset (ki misafirler zıt görüşteler ise bu konu da hemen kapatılır), en can alıcı noktada evin küçük kızının yaramazlıkları, derslerde ki başarısı yada başarısızlığı, kaderinin güzel gelmesi için sarfedilen yapmacık dilekler… işte bayramlarda sohbetler bundan ibaret..

Bu değişik koku… bu güzel koku insanın midesini bulandırabiliyormuş. Çok küçükken öğrendim ben bunu..  evimize gelen bir teyze, namaz sonrası cemaate sürülmesi için verilen gül yağını çok kötü buluyormuş.. midesi kalkıyormuş.. ah birde sen kalkıp gitsen evimizden.. nasıl olur nasıl kötü kokar diye geçiriyorum içimden.. dedemden alıp bileklerime sürdüğüm gül kokusunu derin bir solukla içime çekiyorum.. o kadar derin ki genzim acıyor… ama yine de hoşnut oluyorum, o kadına inat bir soluk daha alıyorum burnumu bileklerime dayayarak… bütün vücudumu kaplayan o gül kokusu, içimi ürpertiyor. Gözlerim kapalı binlerce gül yaprağı arasında uzun bir uykuya dalıyorum sanki.. hayatım boyunca bir daha hiçbir kokudan alamayacağım bir mutluluk hissettiriyor bana.

Bayram harçlıklarının hepsini harcama, sana bişey alırız sonra onlarla
Yooookkk sevgili ailem, siz hiç zahmet etmeyin. Ben ne alacağımı seçtim bile. Biraz daha para biriktireyim, bakkal amcadan gülümseme satın alacağım sizin için. Dudaklarınızın kenarında eğreti duran o garip ifadenizin gerine takacağım gülücükleri…
Ve ben belki biraz daha büyüdükten sonra belki anlarsınız, yada fırsat olur anlatmaya kendimi… hiç sevemedim ben bayramları, hüzün çağrıştırdı bana.. mezarlıktan yolunan kurumuş otlar her bayramda biraz daha burktu yüreğimi…
Bu sesler neydi peki?? Yüreğimde birilerinin ayak sesleri?? Ruhumda kapanmayan ayak izleri? Hiç sevmedim ben bayramları… sevemedim… belkide kötü anılarımı çağrıştırdı……..